Fazıl Say neden 2 bin takipçi kaybetti?

Ve bundan markalar için ne gibi dersler çıkarabiliriz?

Ismail O Postalcioglu

--

Fazıl Say’ın Hakan Hatipoğlu’na sorduğu “Siz ne işle uğraşıyordunuz?” sorusu ünlü oldu, ama bu konuşmanın nasıl başladığından pek kimse bahsetmedi. Oysa her şey Fazıl Say’ın Instagram’da takipçi kaybetmesiyle başlamıştı.

Dedi ki:

Sosyal medyaya girdiğimiz 2006 yılından bu yana ilk kez takipçi sayımın azaldığını gördüm.

Sebebi; Son 7–8 gün içinde resim sanatının 150 başyapıtını sayfamda paylaşmış olmam. 609 bin kişi 607 bine düştü 3 günde.. Benim için sorun değil.. Ama bu bir felsefi sorundur bu ülkede o ayrı konu…

Konu takipçi sayısındaki değişim olunca duruma kafa yormaktan kaçamadım. (Tıpkı eski tablolarda hastalık belirtileri arayan İngiliz doktorlar gibi. Mesleki deformasyon diyebilirsiniz.)

Fazıl Say’ın bahsettiği olayın takipçiler için ne anlama geldiğini önce görsel olarak özetleyeyim: Kendisinin Instagram içerikleri böyle görünürken…

…bir günde böyle görünmeye başladı:

Üstelik bu paylaşımlar günde 5–6 tane olmak üzere birkaç gün devam etti ve sonunda 2 bin takipçi gitti. Fazıl Say en üstte bahsettiğim paylaşımı yaptı, altında da o ünlü “Siz ne işle uğraşıyordunuz?” diyaloğu gerçekleşti.

Takipçiler neden gitti?

Soru şu: Fazıl Bey’in Instagram hesabındaki takipçi kaybının sebebi gerçekten resme olan ilgisizlik midir? Dediği gibi felsefi bir sorun mudur? Yoksa daha stratejik bir yönü mü var? İnceleyip anlarsak belki içerik olayının genelini anlamamıza da katkısı olur.

Önce bahsettiğimiz kitleyi düşünelim: Bu insanlar, Instagram’da takip edilebilecek onca şey (mesela uyuyan kediler) varken bunlarla yetinmeyip dünyaca ünlü bir klasik müzik sanatçısını takip etmiş bir kitle. Takip ettikleri içerik, Fazıl Say’ın arkadaşlarıyla çektirdiği fotoğraflar, konserlerinden görüntüler ve sanatla ilgili duyurular. Ve bu insanlar bundan memnun ki takibe devam etmişler. Demek ki sanata ve sanatçıya ilgi duyuyorlar. Yoksa çoktan giderlerdi.

Yani takipçilerin sanattan kaçtığını söylemek onlara haksızlık olur.

Öyleyse resim sanatının başyapıtlarını gören 2 bin takipçi neden gitti?

Ufak bir düşünce deneyi yapalım

Bu deneyde Fazıl Say, tıpkı gerçekte yaptığı gibi aniden Instagram kullanımını değiştirecek. Ama yeni paylaşımları için iki farklı senaryo hayal edeceğiz.

  • Senaryo 1: Fazıl Say birden bire Instagram hesabında sadece ve sadece farklı enstrumanlarla yaptığı denemeleri paylaşmaya başlıyor. Başka hiçbir şey paylaşmıyor. Günde 6 tane müzik videosu, ama içinde bir tane bile piyano yok. Hep farklı farklı enstrumanlar deniyor ve videoya çekiyor.
  • Senaryo 2: Fazıl Say birden sinemayla ilgili paylaşımlar yapmaya başlıyor. Instagram hesabına günde 6 tane film afişi koyuyor ve bu filmleri yorumluyor. Fazıl Say’ın hesabından timeline’ınıza sürekli film yorumları düşüyor.
Fazıl Say’ın yorumlarını merak edeceğim birkaç film kesinlikle var

İki senaryomuzda da paylaşımlar sanatla ilgili. Bir süredir Instagram’da Fazıl Say’ı takip eden biri olsanız, hangisinde takibi bırakırdınız?

Fazıl Say’ın şu aleti çaldığı bir video olsa kesinlikle kaçırmak istemezdim

Birinci senaryoda Fazıl Bey’in müzik yönü hala var. Evet artık piyano yok, arkadaşlarıyla fotoğrafları yok, ama Fazıl Bey’in gayet kişisel müzik yolculuğuna tanık oluyorsunuz. Bunlarla ilgilenmeyecek birinin daha baştan Fazıl Say’ı takip etmesi zor zaten. “Hayır ben yine de arkadaşlarıyla çekildiği fotoğrafları istiyorum, müziğiyle ilgilenmiyorum” diyecek kaç kişi çıkar bilmiyorum.

İkinci senaryoda, sürekli olarak film afişlerine maruz kalıyorsunuz. Üstelik belki de sinemayla ilgilenmiyorsunuz bile. Siz klasik müzik seviyorsunuz, ama karşınızda sinema paylaşımları var. Sonuçta sadece bir Instagram hesabında değil, herhangi bir yerde 600 bin kişi toplasanız, bunlar arasında sinemayla ilgilenmeyen 2 bin kişi illa ki vardır.

Ve bu 2 bin kişi, ilgilenmedikleri bir konuda günde 6 paylaşım yapan bir hesabı takip etmeyi bırakırlar. Fazıl Say’ın kaybettiği 2 bin kişi de resim sanatıyla çok yakından ilgilenmiyordu muhtemelen.

Değerli bir müzisyeni sosyal medyada takip edecek kadar sanatla ilgilenen, ama Instagram’da sürekli resim sanatının başyapıtlarını görmek istemeyen 2 bin kişi bulabilir miyiz? Evet. Suçlayabilir miyiz? Sanmıyorum.

Peki bundan ne öğrenebiliriz?

Normal içerikleriyle Fazıl Say’ı Instagram’da takip ettiğinizde, onun gerçek hayatına dokunduğunuzu hissediyorsunuz. Paylaştığı fotoğraflar

  • Tamamen kişisel
  • Başka yerde bulunamayacak kadar özel
  • Fazıl Bey’in hayatını yansıtıyor
  • Fotoğraflardaki neşe, sahnedeki ciddiyetini daha da ilginç ve etkileyici hale getiriyor.

Oysa bahsettiği ve paylaştığı “resim sanatının 150 başyapıtı”

  • Kendisine ait değil
  • Hem renk, hem doku olarak eksik çünkü sadece birer dijital kopya
  • Sanat hesaplarında zaten sürekli paylaşılan eserler
  • Fazıl Say’ın gerçek hayatına dair pek bir şey anlatmıyor
Bu tablonun değeri tartışılmaz. Ama sosyal medyada paylaşıldığında kendi değerini o içeriğe taşımaz.

Özetlemek gerekirse, içeriğin konusu ile o içeriğin kendisi farklı değerlerdedir. Çok değerli bir tablo, paylaşıldığı sosyal medya içeriğine kendi değerini taşımaz. Çünkü orijinalini değerli kılan gerçeklik, doku, ulaşılmazlık ve başka birçok faktör, sosyal medya içeriğine transfer edilemez.

İşte bu yüzden yukarıdaki görsel ilginizi çekmedi bile. Dünyanın en önemli tablolarından biri olduğunu biliyorsunuz, ama internette sürekli görmekten artık sıkıldığınız için şöyle bir bakıp geçiyorsunuz haklı olarak. Hatta acaba üstünde oynanmış bir versiyon mu diye biraz incelemiş bile olabilirsiniz, ama orijinali olması durumu daha da sıkıcılaştırıyor. Çünkü her yerde var. Mona Lisa’nın dijital kopyası bu yazıya değer katmıyor. Ama orijinali bulunduğu her yere değer katar.

Bu detay her sosyal medya stratejisi için çok önemli.

RTF: Reason to Follow

Organik yollarla (hedefli reklam kullanmadan) büyümüş her hesapta takipçi kitlesi o hesapta ne paylaşıldığına göre oluşur. Nasıl ki geleneksel pazarlamada Reason to Buy (Satın Alma Sebebi) varsa, bunun sosyal medyadaki karşılığına da Reason to Follow (Takip Etme Sebebi) diyebiliriz. RTF yoksa, takip gerçekleşmez.

Şöyle bir örnekle anlatabilirim:

Fazıl Bey halka açık bir yerde belirli bir bestecinin eserlerini sürekli olarak çalsaydı, bir süre sonra o bestecinin eserleriyle ilgilenenler çevresine toplanır, ilgilenmeyenler gelmezdi. Onuncu parçadan sonra çevreye toplananların neyle ilgilendiklerini ve orada kalmaları için ne gerektiğini artık bilirdiniz. Takipçi kitlesi de böyle davranır. Hesabınıza toplanan insanlar, şimdiye kadarki paylaşım tarzınızı kabullenmiştir. Ve bunun devam etmesini beklerler.

Peki takipçilerin beğendiği her içerik doğru içerik midir?

Hayır. Ama kitleniz doğruysa, içeriği beğenmeleri (ya da amacınıza bağlı olarak linke tıklamaları, yorum yapmaları, vs) önemlidir. Dışarıdan bakan bir insan olarak, Fazıl Say’ın önceki paylaşımlarının hitap etmek istediği kitleye daha uygun olduğunu düşünüyorum. İçeriklerin DNA’sı Fazıl Bey’in kişisel dünyasını merkeze alıyordu. Bu değişince bazı takipçiler gitti. (Sonra Hakan Hatipoğlu’yla yorumlaşması gündem olunca yenileri geldi tabii, o apayrı bir konu)

Ama bazen mevcut takipçileriniz doğru takipçiler değildir.

Eğer bir marka sosyal medya iletişimine başladığında belli bir stratejiye göre ilerlemediyse takipçi kitlesinin neden oraya geldiği de belirsizdir. Marka sevgisi doğrudan takip yaratmaz. Ürünlerini sürekli kullandığım ama takip etmediğim onlarca marka sayabilirim. Siz de sayabilirsiniz.

Stratejisiz yürüyen bir hesaba takipçi toplamak için verilen reklamların sonucu da benzer şekilde gerçekleşir.

Oysa “Takipçilerimiz bizimle neden etkileşime girmiyor?” gibi önemli bir soruyu yanıtlamak için “Takipçilerimiz kim?” sorusunun cevabını bilmek gerekiyor. Doğru insanları çekmek için de onlara mesajı nasıl vereceğinizi planlayıp, buna göre içerikler oluşturmak şart. Bu tarz bir yaklaşım marka için çok büyük değer yaratabiliyor.

Ama bu değeri yaratmak için hesabın önce dönüşüm geçirmesi gerekiyor.

Bu dönüşümde neler olacak?

Sosyal medyada plansız büyüyen bir marka gerçek sosyal medya stratejisini belirleyip uyguladığında, elindeki belirsiz kitlenin bir kısmı -aslında marka için değer yaratmayan kısmı- takibi bırakacak. Hiçbir marka herkese hitap ederek hedeflerini gerçekleştiremez.

Sonuçta markayı iyi kurmak için bazı kitleleri kaybetmek gerekebiliyor.

Uzun vadeli fayda için bu gerekli. Çünkü stratejiyle birlikte toplanacak yeni kitle gerçekten markanın hedeflediği kitle olacak. İletişim başarısı bu kitlenin tepkileriyle gerçekten ölçülebilecek. Doğru kitlenin içeriklere yaptığı yorumlar, markanın o andan sonraki hareketleri için ilham verici olacak.

Stratejiyi oluştururken kime hitap etmek istediğimizi bilirsek ve onlarda hangi duyguyu yaratacağımızı düşünürsek, markanın hedeflerine (bilinirlik, duygusal bağ, satış, vs) katkı yapan bir sosyal medya iletişimimiz olacak.

Yani takipçilerin tepkisi önemli mi? Eğer kitlenizi bilinçli oluşturmuşsanız evet. Ama şimdiye kadar sizi takip edenlerin kim olduğunu bilmiyorsanız, sosyal medya yatırımınızdan maksimum fayda sağlamak için plan yapma zamanı gelmiş demektir. Ancak o zaman markanız insanlarla gerçekten konuşmaya başlayacak. Ve bu konuşmadan çıkan her kelime gerçek hayatta işe yarayacak.

--

--

Ismail O Postalcioglu
Ismail O Postalcioglu

No responses yet