Moses Breaks the Tables of the Law / Gustave Doré

11. Emir: Yanlış bilgiye karşı acımasız ol.

Ismail O Postalcioglu
5 min readMar 21, 2020

Alışkanlıklar kriz anında ifşa olur. Birinin küfürlü konuşup konuşmadığını konferans verirken değil, üstüne sıcak kahve döktüğünüzde anlarsınız.

İletişim alışkanlıklarımız da çok modern, dijital, olgun gibi görünse de, kalitesini (daha doğrusu kalitesizliğini) böyle zamanlarda belli ediyor.

Bunun en bariz örneği, normalde bilinçli görünen koskoca insanların, böyle zamanlarda her duyduklarını yayma refleksleri. Çünkü özünde çoğumuz hala eski iletişim ortamında alıştığımız sorumsuzlukla hareket ediyoruz.

Eski iletişim ortamı iki sabit taraftan oluşur: Anlatıcı ve Dinleyici. Bir tarafta kitaplar, gazeteler, kanallar, devlet kurumları; yazarlar, sunucular, uzmanlar, sanatçılar vardır. Diğer taraftaki sıradan insan bunların dinleyicisidir. Anlatıcı ara sıra “sokaktaki adam”ı konuşturur ama bu geçicidir. Anlatıcı ve Dinleyici arasındaki rol paylaşımı kalıcıdır. Çoğu Dinleyici’nin hayalinde bir gün o kanallara çıkmak vardır.

Anlatıcı o kadar güçlüdür ki, mesajını binyıllar sonra bile dinletir.

Bu ortamda televizyonlara ve gazetelere çıkabilen sınırlı sayıda insan “uzman” muamelesi görür. Doğru bilgiye sahipse bunun kitlelere ulaşacağını bilir. Elindeki imkanların rahatlığıyla bilgisini istediği gibi anlatır. Diğer yanda sıradan insanın saçma sapan teoriler uydurma özgürlüğü vardır çünkü nasıl olsa 5–10 kişiye ulaşır. Anlatıcı’nın böyle bir lüksü yoktur. Dinleyici güçsüzdür, güçsüz olduğu için de masumdur. Ekranlardaki ve gazetelerdeki Anlatıcıların denetlenmesini talep eder, sonra hayatına kaldığı yerden devam eder.

Ulusal yayına çıkan bir Anlatıcı bütün toplumu etkileyebilir. Dinleyici tek başına bunu başaramaz.

İşte böyle bir dünyada büyümüş nesiller olarak hala aynı masum rolde olduğumuzu sanıyoruz. Şu anki dezenformasyonu böyle böyle yaratıyoruz.

Çünkü hepimiz, internetsiz ahlak kurallarıyla yetiştirildik. Ağzımızdan çıkan sözün binlerce kişiye ulaşacak gücü yoktu. Anne-babalarımızın bizi bu sorumluluğa karşı uyarma şansı olmadı. Anlatıcı olduğumuzda dikkat etmemiz gerekenleri öğretmediler, çünkü kendileri de bilmiyorlardı.

Bugün insanların attığı saçma sapan tweet’ler Burak ve Seda Akkul’un hayatıyla oynayabiliyor.

Eğer internet binlerce yıldan beri elimizde olsaydı, ailelerimizin bize ilk öğreteceği şey yabancılarla konuşmamak ya da eve erken gelmek değil, yanlış bilgi yaymamak olurdu. Ama içinde büyüdüğümüz ahlak, sınırlı çevresi olan insanlar için tasarlanmış kurallardan oluşuyor. Birkaç arkadaşı, aileyi ve komşuyu korumaya çalışan kurallar.

Bu yüzden mesela ünlü 10 Emir “komşuna karşı yalan şahitlik etmeyeceksin” diyor ama iyi niyetle yanlış bilgi yaymayı yasaklamıyor. Eski “sıradan insan”ın komşu malına göz dikmesi, iyi niyetle yayacağı yanlış bilgilerden daha zararlı çünkü.

Oysa sosyal medyada iyi niyetli yalan diye bir şey yok. Artık hiçbir yalanın zararı sizin niyetinize bağlı değil.

Belirli bir azınlık problemin farkında ve bu alışkanlıklara direniyor. Mesela bir muhabir Liverpool Teknik Direktörü Jurgen Klopp’a Korona hakkında soru sorduğunda şu cevabı alıyor:

“Hayatta hoşuma gitmeyen şey, çok ciddi bir konuda bir teknik direktörün fikrinin önemsenmesi. Anlamıyorum. Gerçekten anlamıyorum. Size de sorabilirler. Siz de benimle aynı seviyedesiniz. Ünlü insanların ne dediği önemli değil. Meseleleri doğru açıdan konuşmalıyız. Benim gibi bilgisiz insanlar değil, bilgi sahibi olanlar konuşmalı ve insanlara ne yapacağını söylemeli. Teknik direktörler değil.”

Teyit.org da bunun çok iyi bir örneği.

Geri kalan çoğunluk ise duyduğu gördüğü her şeyi sürekli yayma peşinde.

Ne yapacağız peki?

Bunu engellemek için henüz çok iyi yöntemlerimiz yok. Belki zamanla bulacağız.

Dijital kanalları tamamen denetlemek hayal. Dijitalden anlayan hiçkimse böyle çözümler önermiyor artık. Dünya üstünde 2,5 milyardan fazla yayıncı var. Her biri kendi Whatsapp grubunda “otorite”. Bir gruptaki paylaşım elden ele herkese ulaşıyor. Neyi nasıl denetleyeceksiniz? Ancak tespit edip kısıtlarsınız o kadar.

Bir başka hayal de herkesin bilinçli davranmasını beklemek. Nesiller geçtikçe bu sorumsuzluğun zararlarını görüp öğreneceğiz. Bunun için belki de çok uzun zaman gerekiyor. İnsan öldürmenin neden yasak olduğunu bile binlerce yıldır tam öğrenemedik.

Peki ne yapabiliriz?

Yanlış bilgi yaymamak için yapabileceğimiz şeyler aşağı yukarı belli ve zaten sürekli anlatılıyor. Ama başka bir olay daha var:

Yukarıdaki resim başarısız olmuş bir karantinayı gösteriyor. Göre göre tanıdık. Ama bu şemayı başka şekilde de okuyabilirsiniz. Çünkü bu resim aynı zamanda doğru bilginin içinde olduğu karantinadan nasıl kurtulacağının resmi.

Doğru bilgi karantina altında mı? Maalesef evet. Yayılmasını engelleyen şey KYK yurdunun duvarları değil. Anlatım gücü.

Bilgi sahibi olanlar bildiklerini yaymayı başaramıyor.

Dr. Melih Bulut’un tweet’inde söylediği gibi, “Aslında virüs bize yaşamın her alanında yeniyi kurgulayın, eskiyle devam edemezsiniz diyor.” Kurgulamamız gereken konulardan biri de bilginin yayılma şekli.

Belki iyimserlikten, belki de alışkanlıktan, çoğu uzman şu paradoksun farkında değil: Biz sıradan insanlar, birçok konuda cahiliz ama hangi bilgiyi alıp yayacağımıza karar veren de artık biziz. İronik ama gerçek bu. Mesele, elimize hangi bilginin nasıl geçtiği.

Öyleyse işin büyük kısmı gerçek uzmanlara düşüyor. Bu bugün sağlık uzmanları olur, yarın jeologlar, çevre bilimciler ya da başkaları.

Elinizdeki bilgiden eminseniz, bilgisizler kadar etkili şekilde anlatabilmeniz gerekiyor. Karmaşık jargonlarla konuşma lüksünüz yok. Sıradan insanı Küresel Isınma’ya akademik makalelerle ikna edemezsiniz. Netflix belgeselleriyle ikna edersiniz.

Sağlık Bakanlığı bu konuda iyi iş çıkartıyor mesela.

Elinizdeki bilgi (akademik de olsa) tahminden ibaretse, ve sosyal medya veya ekranlar üstünden açıklarsanız, korkunç bir kafa karışıklığına neden oluyorsunuz. Söylediğiniz her şey başka insanlara “kesin bilgi” gibi yayılıyor. Hiçbir medya alanı artık bu tür tartışmalar için güvenli alan değil.

Eğer önemli bir konuda uzmansanız, sosyal medyayı da etkin kullanmanız gerekiyor. Çünkü savaşın birinci kuralı, araziyi savaştan önce ele geçirmek. Belki hoşunuza gitmeyecek ama çok sayıda takipçinizin olması gerekiyor. Yoksa insanlar Korona’dan korunma yöntemlerini de dahiliyecilerden öğreniyor. İlaç tavsiyelerini de Zülfü Livaneli’den.

İletişimle biraz daha ilgilenmeniz gerekiyor. Paniğin sükûnetten daha hızlı yayıldığını, görsellerin gücünü, karmaşık konuları basit ifade etmenin sihrini şimdiye kadar görmezden gelmiş olabilirsiniz. Ama artık bunlar sizin için de anahtar. Oysa önemli konularda uzman olan insanları iletişim eğitimlerinde pek göremiyoruz. Biz iletişimciler kendi aramızda birbirimizi eğitip duruyoruz.

Bunları hallettikten sonra, uzman olduğunuz konuda yanlış bilgi yayanlara karşı acımasız olmanız gerekiyor. Artık yalan konusunda nezaket ve tahammül döneminde değiliz. Basit bir yalanın elden ele yayılıp insan canına mal olabildiği bir zamandayız. Bize doğrusunu anlatın, biz de yayalım. Yanlış bilgiye karşı biz de acımasız olalım. Ben artık açıkçası Twitter’da insanların kıyafetleri ya da kişisel tercihleri yüzünden değil, yalan söyledikleri için aşağılandıklarını görmek istiyorum. Siz de destek olursanız belki bunu başarabiliriz.

--

--

Ismail O Postalcioglu
Ismail O Postalcioglu

No responses yet