Bilim Kurgu Bugünümüzü Öngörebildi mi? (CH BilimKurgu Odası)

1999'da uzaylılarla karşılaşmadık. Uçan kaykaylarla da gezmiyoruz. Bilim kurgu geleceği öngöremedi diyebilir miyiz? Cevap: Hayır.

Ismail O Postalcioglu
7 min readMar 6, 2021

Clubhouse’ta Bilim Kurgu odamızı ilk defa 7 Şubat’ta açtık. Küçük bir kitleyle sohbet ederiz diye düşünürken inanılmaz bir konu patlaması yaşandı. Her sektörden insan geldi ve detayına bile inemedik. Sonraki haftalarda alt konuları konuşmaya karar verdik.

O günden beri her Pazar 16.00'da odayı açmaya devam ediyoruz. Burak Demiral ve Fatih Güner’le mümkün olduğu kadar moderatörlük yapmaya çalışıyoruz. Konuşmacılar genelde bizden (en azından benden) çok daha bilgili ve derin çıkıyor. Çok şey öğreniyoruz. Bildiklerimizi paylaşıyoruz.

14 Şubat’ta “Bilim Kurguda Aşk”, SpaceX’in Mars’a indiği hafta “Mars ve Ötesinde İnsan”ı konuştuk. Clubhouse’un yapısı gereği bunlar hep anda kaldı. Bu da bizi biraz üzdü açıkçası. Bu yüzden geçen haftaki yayında daha iyi notlar tutup yazıya dökmeye karar verdim. Bu yazının en altına da bir okuma/izleme listesi koydum.

Aşağıdaki yazıda konuşmacılardan ad-soyad veya sadece ilk isimleriyle bahsettim. “Bey/Hanım” tarzına girmek istemedim. Umarım kimse rahatsız olmaz. Not alamadığım, atladığım, yanlış anladığım kısımlar için şimdiden özür dilerim.

Bu hafta, 8 Mart şerefine, “Bilim Kurguda Cinsiyet” konuşacağız. Katılmak isterseniz linki buraya bırakıyorum: [tık]

Bundan sonrakileri de böyle yazılara dönüştürebilirsem kendi adıma büyük kazanç olacak. İlgilenenlere faydalı olursa ne mutlu.

Üstelik Clubhouse’ta artık bir Bilim Kurgu Kulübümüz de var ve 300'ün üstünde insan takip ediyor. Clubhouse’un benim için en büyük güzelliği başka yerde bir araya gelemeyen bu kitlenin parçası olmak oldu. Çocukluktan beri aşık olduğum bu konuyla ilgilenenlerle konuşabilmek ve öğrenebilmek.

Bilim Kurgu ve Gelecek

Bilim kurgunun en sevdiği kalıp “What if?”. Bunu Türkçeye tam doğru çevirmek zor. “Bilim kurgu alternatif durumlara kafa yormayı seviyor” diyebiliriz. Yazarlar bu durumları genelde geleceğe yerleştirmeyi seçiyor.

Böyle olunca da, dünün bilim kurgusu bugünün gerçeğine dönüşebiliyor. Hem de sık sık. Sonuçta Space Odyssey’in geçtiği 1999 yılını ve Geleceğe Dönüş II’nin 2015'ini geride bırakalı çok oldu. Ama tabii ki hiçbiri tam tahmin edildiği gibi gerçekleşmedi.

Odada bu konuyu tartışmaya açtık. En büyük şansımız, bu alanda ciddi araştırmalar yapmış iki konuşmacının katılmasıydı. Bilim Kurgu Ekonomisi ile ilgili detaylı bir çalışma hazırlayan Ali Safa Kartal ve Technological Forecasting konusunda en altta linkini paylaştığım araştırmaların sahibi Ayşe Kaya, yayının en başından itibaren muhteşem detaylar paylaştılar. Ali’den, Asimov’un AirBNB’yi onlarca yıl önden görebildiğini öğrendik mesela.

Utku Boratach’ın Star Trek’te Candy Crush tarzı bir oyun yakalamış olması da sanırım bugüne gönderme yapan en ilginç detaylardan biriydi.

“Geleceği öngörmenin en iyi yolu onu icat etmektir”

Peki bilim kurgunun tek yaptığı tahmin mi? Yoksa şekillendirici bir etkisi de var mı?

Aslında bunun en canlı örnekleri biziz. Küçükken okuduğumuz öyküler bugün yaptıklarımızı etkiliyor. Bazılarımız teknoloji alanında bunları hayata geçirme konusunda daha da etkili ve günlük hayata dokunuyor.

Ama daha ünlü örneklere gelmek istersek, Ayşe Kaya’nın bahsettiği gibi, Arthur C Clarke’ın ve Isaac Asimov’un sadece birer yazar değil, birer bilim insanı olduklarını hatırlamak önemli. Dolayısıyla, yaptıkları sadece geleceğe dönük hayal yaratmak değil. Bilimsel bilgiden yola çıkarak ortaya somut öneriler koyuyorlar aslında. Clarke’ın bugünkü uydu teknolojisinin geliştirilmesinde öncü olduğu bilinen bir gerçek. Asimov’un robotlara dair fikirleri de hikayecilikten fazlası bu yüzden.

Isaac Asimov dendiğinde asla atlanamayacak bir konu tabii ki insan yapımı zeka. Asimov’un bugün akademik bir alan haline gelen Üç Robot Yasası’nı önermesinin üzerinden tam 79 yıl geçti. Ama mevzu bundan bile daha eskilere dayanıyor. Efecan Başöz’ün tespit ettiği gibi, Frankenstein bir gotik edebiyat klasiği sayılsa da, aslında hem sentetik biyolojiden, hem de insan yapımı bir zekadan bahsediyor. Ve bu bakımdan zamanının çok ötesine geçiyor.

İlk BilimKurgu Odası’ndan beri sürekli konuştuğumuz konu, yapay zekayla yaşadığımız aşk-nefret ilişkisi. Bu yüzden yapay zekanın insan zekasından ayırt edilip edilemeyeceği konusunda sürekli dönüyoruz. Bu konuda bilinen en önemli ölçüt Turing testi. Utku Boratach sayesinde bu yayında öğrendiğim “Eugene Goostman” projesi henüz 2001 yılında, 13 yaşında bir insan rolü yaparak bu testi oldukça iyi şekilde karşılamış. Dolayısıyla yapay zekanın insan karşısındaki gücü, Mary Shelley’nin Frankenstein öngörülerine oldukça uygun ilerliyor. Ama ne yönde gideceğini bilmek zor. Efecan’ın Asimov’dan alıntıladığı gibi: Robotları biz şekillendirebiliriz, ama bu onların evrimini tamamen kontrol edeceğimiz anlamına gelmeyebilir.

Yapay zekanın insanlardan aldığı bilgilere göre iyiliğe veya kötülüğe yönelebileceği, hem bilim kurguda hem de bilim çevrelerinde sıkça konuşulan bir tez. Bu açıdan Fadıl Sivri’nin Altered Carbon’dan yakaladığı örnek oldukça enteresan:

“Dizideki otelin yapay zekası (Poe) insanlara oldukça yüksek empati duyuyor. Diğer yapay zekalar onun bu tavrına şaşırıyor. Diğerleri kumarhane ya da genelev gibi tesislere bağlı oldukları için insanın daha karanlık yönlerine şahit oluyorlar. Poe’nun insanlara karşı iyimserliğini anlayamıyorlar.”

Bu şahsen benim diziyi izlerken fark etmediğim bir detay.

Yapay zekanın yükselişiyle birlikte, insan zekasının düşüşünden de biraz bahsettik. Çünkü bilim kurgunun bize sık sık hatırlattığı bir ihtimal bu. Ve ikisi birbirinden çok da bağımsız değil. Gerçekleşmiş bir öngörü diyecek kadar karamsar değilim, ama gerçekleşebileceği kesin. Odadaki konuşmacılarımızdan Katherine Stjerneklart bu konuya Idiocracy filmini örnek verdi. H.G. Wells’in Zaman Makinesi’ndeki Eloi ırkı da bir diğer örnek. Fadıl Sivri, Wall-E’nin de benzer bir gelecek çizdiğini belirtti. Ama insan zekasının düşeceğine dair pek de konuşmadık açıkçası.

İnternet, İnsan Zihni ve Yatırımcılar

Her Clubhouse odası gibi biz de konudan konuya gezindik tabii. Burada bir araya toparlayarak daha okunur hale getirmeye çalışıyorum. Yukardaki kısma ekleyemediğim birçok eser ve fikir var. Örneğin Utku Boratach’ın “Bilim kurguda bugünkü merkezsiz (decentralized) internet öngörüldü mü?” sorusu bizi baya düşündürdü. Fatih, Matrix serisinin bu tarz bir örnek sunduğunu söyledi. Irmak Koçkan’ın bu soruya cevabı Islands in the Net, Ali Safa Kartal’ın cevabı ise Brazil filmi oldu. Mehmet Doğan bu noktada Neal Stephenson’ın Snow Crash romanından bahsetti. (Tümünü en alttaki listeye koydum)

Belki de bu yayında dokunup yeterince konuşamadığımız en önemli konulardan biri, Mehmet Doğan’ın bahsettiği insan-çevre-teknoloji ilişkisiydi. Hatırladığım kadarıyla alıntılayacak olursam, eski teknolojilerin daha çok insanın çevresini şekillendirdiğine, son dönemdeki teknolojilerin ise insanın kendisini şekillendirdiğine vurgu yaptı Mehmet Doğan. Bilim kurgu yönü genelde göz ardı edilen Eternal Sunshine of the Spotless Mind’ı bu bakımdan yorumladı. Bu bana Transcendence filmini ve Johnny Depp’in karakterinin yolculuğunu hatırlattı -ki yine dönüp dolaşıp “insan nedir”e geliyoruz ve sanırım her yayında yine bu sorularageleceğiz: Fadıl Sivri’nin bahsettiği Doctor Who karakteri Lady Cassandra gibi sadece bir parça deri ve zihin olsak da kendimize yine insan diyecek miyiz? Fatih’in tam burada belirttiği gibi, varlığımız devam ettiği sürece hikayemiz de devam edecek gibi duruyor.

Hikaye devam ettiği sürece de ekonomi konusu peşimizi bırakmayacak. Bu noktada sanırım bir çember çizip yazının en başına dönüyorum, ama bu sefer farklı bir açıdan: Ali Safa Kartal’ın yayında dikkat çektiği ilginç bir nokta var çünkü: Jules Verne’in Aya Seyahat’te bahsettiği tek şey seyahatin kendisi değil, aynı zamanda bu işe yatırım yapanların kazanç beklentileri. Tıpkı bugün Mars projesinde olduğu gibi. Benzeri, bilim kurgu eserlerine yatırım yapanlar için de geçerli. Yine Ali’nin bence çok doğru şekilde belirttiği şu noktalar o günkü yayının benim için en zihin açıcı kısmını oluşturuyor:

“Her eser, yazarın vizyonu kadar yatırım yapan şirketlerin vizyonlarını da yansıtıyor. Blade Runner’ın ilk versiyonu ile ikinci versiyonu önümüze bambaşka mimari vizyonlar koyabiliyor. Asimov’un editörü kendi evren görüşünü empoze ederek eserleri Asimov’un istediğinden daha insan-merkezci hale getirebiliyor.”

Bu noktada Irmak Koçkan’ın söyledikleri önemli: İşin piyasa yönü, kadın yazarların gerektiği kadar görünür olmamasına da yol açıyor. Sonuçta Frankenstein gibi bir başyapıtın yazarı, sırf kadın olduğu için eserini isimsiz yayınlamış, kadın olduğu ortaya çıkınca da The British Critic dergisinden şöyle bir eleştiri almıştı: “Yazar kendi cinsiyetinin nezaketini göz ardı edebilir ama bu bizim de göz ardı etmemizi gerektirmez. Bu sebeple daha fazla yorum yapmadan bu romanı görmezden geliyoruz”

Farklı Zekalar

Her iyi bilim kurgunun ardında sıradışı bir bakış açısı var. Genel kabul gören fikirler bizi hep “münasip” sınırların içinde tutarken, dünyaya farklı bakanlar alternatif formüller ortaya koyabiliyor. Fatih’in yayında söylediği gibi, bunu yaratan sadece mantık değil, insanın içinden gelen, midesinden yükselen bir his.

Bilim kurgu geleceği sadece öngörmüyor, onu şekillendiriyor da. Bugün hayatımıza yön veren birçok çözümü, bilim insanları kadar bilim kurgu yazarlarının hayal güçlerine ve okuyanların hayallerine de borçluyuz.

Çok ciddi problemlerle uğraştığımız zamanlarda, sıradışı düşünebilenlerin önünü ne kadar açabilirsek iyi çözümler bulma şansımız da o kadar artıyor. Mehmet Doğan’ın yakaladığı gibi, Star Wars’ta nemden su üretimi sadece bir hayalken, bugün MIT bunu gerçeğe dönüştürebiliyor.

O halde bize farklı hikayeler verebilecek insanların önünü açmak geleceği çok daha iyi hale getirebilir. Fatih’in yayında sorduğu ve hepimizi kilitleyen şu soru bu yüzden bence daha da önemli: “Genelde hep şehirle, hatta metropolle bağlantılı görünen bilim kurgu, taşrayla bağ kurabilse acaba ne olurdu? Bir Anadolu kasabasından çıkan bilim kurgu hikayesi acaba bizim dokunamayacağımız ne gibi konulara dokunurdu?”

Bu soru tam da bilim kurguya yakışan bir “what if” sorusu. İngilizler 1800'lerde Shelley’nin cinsiyeti yerine anlattıklarına odaklansalardı, belki de bugün tartıştığımız birçok konuyu çok daha erken çözmüş olurduk.

Makaleler ve Az Bilinenler:

  • Biz – Yevgeni Zamyatin [Ali Safa Kartal]
  • Brazil (1985) – Yönetmen: Terry Gilliam [Ali Safa Kartal]
  • Computer AI Passes the Turing Test for the First Time in History [Utku Boratach]
  • Çember – Dave Eggers [Ali Safa Kartal]
  • Early growth technology analysis : case studies in solar energy and geothermal energy – Ayşe Kaya & Stuart Madnick
  • Philip K. Dick’s Electric Dreams (2017-…) [İsmail Postalcıoğlu]
  • Flatland: A Romance of Many Dimensions – Edwin Abbott Abbott [Utku Boratach]
  • Huxley vs Orwell – Stuart McMillen [İsmail Postalcıoğlu]
  • Island in the Net – Bruce Sterling [Irmak Koçkan]
  • Kalite Ülkesi – Marc-Uwe Kling [Ali Safa Kartal]
  • Micromégas – Voltaire [Utku Boratach]
  • Olanaksızın Fiziği – Michio Kaku [Irmak Koçkan]
  • Parable of the Sower – Octavia E Butler [Irmak Koçkan]
  • Radical Evolution – Joel Garreau [Mehmet Doğan]
  • Station Eleven – Emily St John Mandel [Irmak Koçkan]
  • Şafağın Robotları – Isaac Asimov [Fadıl Sivri]
  • Technological Forecasting: A Review – Ayşe Kaya; Wei Lee Woon; Stuart Madnick
  • Years and Years (2019) – Yaratıcı: Russell T Davies [Irmak Koçkan]
  • Yirminci Yüzyılda Paris – Jules Verne [Emrah Doğdu]

Görsel:

--

--

Ismail O Postalcioglu
Ismail O Postalcioglu

No responses yet